21 Şubat 2016 Pazar

KARICIĞIM BANA EROİN KOYA

Karıcığım Bana Eroin Koya


rabbim şimdi bir polisi tutuklar gibi değişik bir hayvan tıkanıyor göğüslerimde menşei cam çocukların haysiyetiyle pasiflora anlamında tiren koşayım
koşayım filmlerin adı bu olsun şehre laciverd bir ceket gibi yakışsın yağmur rabbim gör rabbim duy rabbim bağışla rabbim kızın annesi bankada memur
sol yanlarım cumartesi küle çalışsın mason teşkilatlara çapsın bisiklet titreyeyim muştalara sapayım kopkor rabbim kız okula geliyor, yaşasın cumhuriyet!
işte yeniden gür bir kapsül sürçsün eşikte al sakallı bir kelebek başlasın bitsin bu kestiğim sn kardeşim surları kesin hayır judas düğünüme gelmeyeceksin!
semerkandı denetleyen bir dedektif mor yar göğsüne salmadığım şu pürüz sicim sakis dahi peşindedir bir kur’an’ım vor eh onu da siyah kotumla giyeyim rabbim!
rabbim o tarz bir tiyatro gelsin bu şehre haddinden fazla mermi küvezden seksin rabbim rabbim ben de sordum sarı çiçeğe ah beni de şu direğe bağlayın gitsin!
işteşimdi kör bir masat yorumluyorum ham meçlere seyrediyor gözbebeklerim öğrettiğin trenlerle baştan çıkayım lübabeyim lübabesin lübabe rabbim!

Ah Muhsin Ünlü

19 Şubat 2016 Cuma

AÇSAM RÜZGARA

Açsam Rüzgara


Ne hoş, ey güzel Tanrım, ne hoş Mavilerde sefer etmek! Bir sahilden çözülüp gitmek Düşünceler gibi başıboş. Açsam rüzgara yelkenimi; Dolaşsam ben de deniz deniz Ve bir sabah vakti, kimsesiz Bir limanda bulsam kendimi. Bir limanda, büyük ve beyaz... Mercan adalarda bir liman.. Beyaz bulutların ardından Gelse altın ışıklı bir yaz. Doldursa içimi orada Baygın kokusu iğdelerin. Bilmese tadını kederin Bu her alemden uzak ada. Konsa rüya dolu köşkümün Çiçekli dalına serçeler. Renklerle çözülse geceler, Nar bahçelerinde geçse gün. Her gün aheste mavnaların Görsem açıktan geçişini Ve her akşam dizilişini Ufukta mermer adaların. Ne hoş. ey Tanrım, ne hoş, İller, göller, kıtalar aşmak. Ne hoş deniz deniz dolaşmak Düşünceler gibi başıboş. Versem kendimi bütün bütün Bir yelkenli olup engine; Kansam bir an güzelliğine Kuşlar gibi serseri ömrün.

Orhan Veli KANIK

AŞKTA YARIN YOKTUR SEVGİLİ

Aşkta Yarın Yoktur Sevgili


Aşk bu dünyanın ölçüleriyle açıklanamaz sevgili O ilkel bir acıdır, yaban bir ağrıdır. Gelir ve içimizdeki o çok eski bir şeye dokunur. Sonra bir perde açılır ve yolculuk başlar Bu yolculukta artık para, tarifeler Beklentiler, randevular, taksitler, iş, Anneler ve korkular yoktur Aşkın kendi gerçekliği vardır sevgili. İnsan başka bir ışığa teslim olur, Daha derinden anlamaya başlar, bilgeleşir Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur Hem dışındadır dünyanın, hem de tam ortasında. Hindistan'da Ganj Nehri'nin yakılan Yoksun adamın hissettikleri de onunladır, Yitirdikleri de... New York'ta, bir sokakta, Kartondan kulübesinde yaşayan kadının Çıplak yalnızlığı da Her şey onunladır, ona emanettir sanki, Ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de... Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, Kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla Hiçbir kitabın yazamadığı hakikatlere daha yakınızdır, İnan... Kim demiştir hatırlamıyorum, Aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, O yoğun aşık olduğum yıllarda, Gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla Bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, İnsanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan O derin sancının acısına ortak olsunlar diye... Aşk çok eski bir şeydir sevgili Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, Hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya... İnsan bazen nedensiz yere umutsuzluğa kapılır Kimselere veremez sevgisini, Kimselere derdini anlatamaz, evlere kapanır... Bazen denizler kıyılar çeker insanı. İnsan bu kapılmayı anlayamaz, Oysa Çok eski bir yerde yaşanmasından korkulup Vazgeçilmez aşkların sızısıdır bu. Bu sızı, bu yenilgi mevsimlerle yıllarla devrilir başka insanlara... Bir insanın yaptığı bir hatanın Tüm insanlara yayılması gibi... İşte şimdi biz de sevgili, Ya olmadık zamanlarda umutsuzluğa kapılıp, Soluğu evlerde alacağız, Ya da denizler, kıyılar çekecek bizi. Nasıl biz başkalarının korkularını taşıyorsak, Başkaları da bizim korkularımızı taşıyacak, Yenilgimizi, umutsuzluğumuzu... Birazdan sabah olacak... Para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, İş, anneler ve korkular başlayacak... Bunlar varsa bizim için geçerliyse Aşk yoktur ve hiç olmamıştır sevgili. Birbirimizi kandırmayalım... Hadi güne hazırlan, Yaşadıklarımızı unutmaya çalış Aşk bize güvenip verdiği büyüsünü, Sırlarını, cesaretini, bilgeliğini ve o ilkel, O yaban ağrısını geri alacak Bunlar olurken içimiz bir an Üşüyecek, Sonra geçecek... Hadi, oyalanma birazdan yarın olacak... Aşkta yarın yoktur sevgili.

Cezmi ERSÖZ

KADINCIĞIM

Kadıncığım


oyluk kemiğimi çıkarıp kendime bir kadıncık yaptım ve bir şamar vurup rafa oturttum ben evden çıkınca kadıncığım yemeklerimi pişirdi söküklerimi dikti ve akşam olunca korkusundan çıkıp rafa oturdu geceleri kadıncığımın dizlerine korum başımı ve üç kıl koparınca uyurum

Asaf Halet ÇELEBİ

ŞİİR TANRISINA YAKARIŞ


Şiir Tanrısına Yakarış


Bağışla unutmuşsam, unuttum sanma yine de; Yalnız ve kimsesiz bir salkım söğüt bozkırda ve solgun suları durgun bir deniz gibiyim şimdi; saçlarımı dağıtmakta şafağın tatlı eli. Haydi çöz şu kelepçeyi, bu dağı bilirim ben: Pınarlar akar, sessizce; tanırım bu ormanı, bilirim keçi yollarını her otu, her ağacı, her dereyi; duyulan, kuş sesleridir; bırak da dalıp gideyim sonsuz kıra yaşlı ruhum, gövdemle. Ya da çöz dilimin bağını duysun çığlığımı dünya!

Ali PÜSKÜLLÜOĞLU

16 Şubat 2016 Salı

KÖTÜ NOKTA

Kötü Nokta


seni öpüyorum ilk kayısıyı koparır gibi dalından sabah serinliğinde ürperiyorum sonra yeniden öpüyorum yeniden ürperiyorum ve bakıyorum çoktan gelip geçmiş kayısı mevsimi uzaklarda yaprak döküyor uzandığım dal resmini yapsam diyorum o ürpertinin şarkılara döksem diyorum o ürpertiyi kış geçsin, çiçeklensin, yeniden kayısıya dursun ağacım ak gemilerle dönsün uzaklardan beklediklerim sarılara koştukça elim çıldırıyorum fırtınalar getiriyor belalı yaşım siz yoksunuz artık ey kaçmalarımın sıradağları son yavrusunu çoktan doğurdu ardına düştüğüm geyik gittigider kulaçlarım hırçın sularında nehirlerin kaldım kitaplar mezarlığında siz yoksunuz artık ey göçmen bakışlı sabahlarım silahlarım can çekişiyor akşam alacasında bu uzun yağmurlarda ayvalar şimdi büyütüyor geçen yazdan sülün bir aşkı korkuyorum sessiz ayrılıklardan korkuyorum bu sarı yağmurlardan kucaklarında kış meyvalarıyla bu kadınlar korkutuyor beni, bu bir ayrılık dallarda unutulmuş vişnelerin mor yalnızlığı

Hasan Hüseyin KORKMAZGİL

AKŞAM EZGİLERİ

Akşam Ezgileri



Akşamın binbir rengi Deli bir tekne olur yüreğimde Nerede gül beyazı balıklarım Deli bir tekne olur yüreğimde Bütün yaşadıklarım Ve bütün yaşamadıklarım Alır başını açılır Kuşlar gibi ne varsa içimde Yasalarını bile duymadığım Alır götürür beni Adını ve yerini bilmediğim Uzaklara bırakır Bir akşam vakti sana sarılışım Deli bir tekne olur yüreğimde Haydi gidiyoruz der Derken buluşur dudaklarımız Birden papatyalar açar içimde


Afşar TİMUÇİN