31 Ocak 2016 Pazar

AY KARANLIK

    Ay Karanlık
    Maviye     Maviye çalar  gözlerin,     Yangın mavisine     Rüzgarda asi,     Körsem,     Senden gayrısına yoksam,            Bozuksam,     Can benim, düş benim,     Ellere nesi?     Hadi gel,     Ay karanlık...     İtten aç,     Yılandan çıplak,     Vurgun ve bela     Gelip durmuşsam kapına     Var mı ki doymazlığım?     İlle  de ille     Sevmelerim,     Sevmelerim gibisi?     Oturmuş yazıcılar     Fermanım yazar     N'olur gel,     Ay karanlık...     Dört yanım puşt zulası,     Dost yüzlü,     Dost gülücüklü     Cıgaramdan yanar.     Alnım öperler,     Suskun, hayın, çıyansı.     Dört yanım puşt zulası,     Dönerim dönerim çıkmaz.     En leylim  gecede ölesim tutmuş,     Etme gel,     Ay karanlık...                            Ahmed ARİF

GİDİYORUM

Gidiyorum

Kendimi bildim bileli gidiyorum Boyuma bosuma bakmadan gidiyorum Hiç kimse demiyor ki -gitme Annem bu kez demiyor ki -oğlum gitme
Bir yerlerim kanıyor acı bile değil Durmak ölmekse eğer gitmek ne
Ey her halini sevdiğim gençliğim Sigaramı çakmağımı unutur gibi Sağda solda unutuyorum seni
Bir sıcaklığı kalıyor ellerimin Gidiyorum orta yaşa doğru
Rakı içmeye gidiyorum sık sık Hiç hayır demiyorum hüzne kedere
Bir kadın geçiyor önümden Durduğu yere iskele kurulur Tutup onu sevmeye gidiyorum
Ben dursam da aklım gidiyor Bir yalan ötekine gidiyor
Ey kalbimin uslanmaz vapuru Kendine uygun bir iskele bul Gidişin orta yaşa doğru
Açıyorum çantasını kadının Neresine baksam İstanbul

Nevzat Çelik

SEVDA KALICIDIR

Sevda Kalıcıdır



Kayboldum
Bir köpeğin çocuğu beklediği gibi
Hasretle kamaşık yüreği

Kayboldum
Bağırırlar,seslerini yankısı dönmez geri
Dönemez bir türlü

Kayboldum
Herkesin adı okunur,düşmüştür onunki

Kayboldum
Yıllarca beraber uyumak uyanmak
Suya ve ekmeğe uzanmak birlikte
Tartışmak,küsüşmek,sevişmek
Ama sevda nerde sevda nerde

Kayboldum
Kimilere göre hüzündü kimilere nostalji
Kimler tutkun idi kimler unuttu

Siz hepiniz ölüleri ve mezarları seversiniz
Çoğa sürmez bir gün bende beklerim


29 Ocak 2016 Cuma

TEK HECE (AŞK)

                                                                  Tek Hece (Aşk)

                                                                       
   

Var mı beni içinizde tanıyan
Yaşanmadan çözülmeyen sır benim
Kalmasa da şöhretimi duymayan
Kimliğimi tarif etmek zor benim
Bülbül benim lisanımla ötüştü
Bir gül için can evinden tutuştu

Yüreğine Toroslar’ dan çığ düştü
Yangınımı söndürmedi kar benim
Niceler sultandı, kraldı, şahtı
Benimle değişti talihi, bahtı

Yerle bir eyledim tac ile tahtı
Akıl almaz hünerlerim var benim
Kamil iken cahil ettim alimi
Vahşi iken yahşi ettim zalimi

Yavuz iken zebun ettim Selimi
Her oyunu bozan gizli zor benim
Yeryüzünde ben ürettim veremi
Lokman Hekim bulamadı çaremi
Aslı için kül eyledim Keremi
İbrahim’in atıldığı kor benim
Sebep bazı Leyla bazı Şirindi
Hatırım için yüce dağlar delindi
Bilek gücüm Ferhat ile bilindi
Kuvvet benim, kudret benim, fer benim
İlahimle Mevlana’yı döndürdüm
Yunusumla öfkeleri dindirdim
Günahımla çok ocaklar söndürdüm
Mevladanım hayır benim, şer benim


Benim için yaradıldı Muhammed
Benim için yağdırıldı o rahmet
Evliyanın sözündeki muhabbet
Enbiyanın yüzündeki nur benim
Kimsesizim hısmım da yok hasmımda
Görünmezim cismimde yok resmimde

Dil üzmezim tek hece var ismimde
Barınağım gönül denen yer benim
BENİM ADIM AŞK !
Cemal Safi


SANA BAKMAK

Sana Bakmak

Her şey yapılabilir 
Bir beyaz kağıtla 
Uçak örneğin uçurtma mesela 
Altına konabilir 
Bir ayağı ötekilerden kısa olduğu için 
Sallanan bir masanın 
Veya şiir yazılabilir 
Süresi ötekilerden kısa 
Bir ömür üzerine 
Bir beyaz kağıda 
Her şey yazılabilir 
Senin dışında 
Güzelliğine benzetme bulmak zor 
Sen iyisi mi sana benzemeye çalışan 
Her şeyden 
Bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor 
Belki tabiattadır çaresi 
Senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin 
Ve benim 
Bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim 
Anlarım bitkiden filan ama anlatamam 
Toprağın güneşle konuşmasını 
Sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla 

Sen bana ışık ver yeter 
Bende filiz çok 
Köklerim içimde gizlidir 
Gelen giden açan soran bere budak yok 

Bir şiir istersin 
İçinde benzetmeler olan 
Kusura bakma sevgilim 
Heybemde sana benzeyecek kadar 
Güzel bir şey yok. 
Uzun bir yoldan gelen 
Tedariksiz katıksız bir yolcuyum 
Yaralı yarasız sevdalardan geçtim 
Koynumda bir beyaz kağıt boşluğu 
Her seyı anlattım 
Olan olmayan acıtan sancıtan 
Bilsem ki sana varmak içindi 
Bütün mola sancıları 
Bütün stabilize arkadaşlıklar 
Daha hızlı koşardım 
Sever adım gelirdim 
Gözlerinin mercan maviliğine 
Sana bakmak 
Suya bakmaktır 
Sana bakmak 
Bir mucizeyi anlamaktır 
Sana sola bakmadan yürüdüğüm 
Yollar tanıktır 
Aşk sorgusunda şahanem 
Yalnız kelepçeler sanıktır 
Ne yazsam olmuyor 
Çünkü bilenler hatırlar 
Hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar 
Bahçıvanlar değil tüccarlardır 
Sen öyle göz 
Sen öyle toprak ve güneş ortaklığı 
Sen teninde cennet kayganlığı iken 
Sana şiir yazmak ahmaklıktır 

Bir tek söz kalır 
Dişlerimin arasından 
Ben sana gülüm derim 
Gülün ömrü uzamaya başlar 
Verdiğim bütün sözler 
Sende kalsın isterim 
Ben sana gülüm derim 
Gül sana benzediği için ölümsüz 
Yazdığım bütün şiirler 
Sana başlayan bir kitap için önsöz 
Sana bakmak 
Bir beyaz kağıda bakmaktır 
Her şey olmaya hazır 
Sana bakmak 
Suya bakmaktır 
Gördüğün suretten utanmak 
Sana bakmak 
Bütün rastlantıları reddedip 
Bir mucizeyi anlamaktır 
Sana bakmak 
Allah'a inanmaktır .

Yılmaz Erdoğan 

MONA ROSA

MONA ROSA  


Mona Rosa. Siyah güller, ak güller. 
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister. 
Ah senin yüzünden kana batacak. 
Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.

Ulur aya karşı kirli çakallar, 
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa.
Mona Rosa bugün bende bir hal var. 
Yağmur iri iri düşer toprağa,
Ulur aya karşı kirli çakallar.

Açma pencereni perdeleri çek, 
Mona Rosa seni görmemeliyim.
Bir bakışın ölmem için yetecek. 
Anla Mona Rosa ben bir deliyim. 
Açma pencereni perdeleri çek.

Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi, 
Bende çıkar güneş aydınlığına.
Bir nişan yüzüğü bir kapı sesi. 
Seni hatırlatır her zaman bana.
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi.

Zambaklar en ıssız yerlerde açar 
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur.
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar, 
Işıksız ruhumu sallar da durur.
Zambaklar en ıssız yerlerde açar.

Ellerin, ellerin ve parmakların 
Bir nar çiçeğini eziyor gibi.
Ellerinden belli olur bir kadın, 
Denizin dibinde geziyor gibi.
Ellerin, ellerin ve parmakların.

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona. 
Saat onikidir söndü lambalar
Uyu da turnalar girsin rüyana, 
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar.
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona.

Akşamları gelir incir kuşları, 
Konarlar bahçemin incirlerine.
Kiminin rengi ak kiminin sarı. 
Ah beni vursalar bir kuş yerine.
Akşamları gelir incir kuşları.

Ki ben Mona Rosa bulurum seni 
İncir kuşlarının bakışlarında.
Hayatla doldurur bu boş yelkeni. 
O masum bakışların su kenarında.
Ki ben Mona Rosa bulurum seni.

Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa. 
Henüz dinlemedin benden türküler.
Benim aşkım uymaz öyle her saza. 
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler.
Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.

Artık inan bana muhacir kızı, 
Dinle ve kabul et itirafımı. 
Bir soğuk, bir mavi, bir garip sızı 
Alev alev sardı her tarafımı.
Artık inan bana muhacir kızı.

Yağmurdan sonra büyürmüş başak, 
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış.
Bir gün gözlerimin ta içine bak 
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış.
Yağmurdan sonra büyürmüş başak.
Altın bilezikler o kokulu ten Cevap versin bu kuş tüyüne. Bir tüy ki can verir gülümsesen, Bir tüy ki kapalı geceye güne. Altın bilezikler o kokulu ten. Mona Rosa. Siyah güller, ak güller. Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak. Kanadı kırık kuş merhamet ister, Ah senin yüzünden kana batacak. Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.


Sezai KARAKOÇ

28 Ocak 2016 Perşembe

GİTTİN İÇİMDE KALDI AYRILIK

GİTTİN İÇİMDE KALDI AYRILIK 


Gittin 
Ayrılırken buz tutmuş bıyıktı gözlerin 
Kaçamak ellerimiz komutsuz sallandı 
Dudaklarımızda sıradan sözcükler 
Vedalaşmayı bile beceremedik 
Son bir bakış kaldı arkanda 
Kalabalığa karışan 
Her şey düzmece bir dinginliğe gömüldü 
Gittin. 
İçimde 
Yığınlarca kitap kaldı uçusan 
Sözcükler beynimin köşelerinden 
Çıkıp korkuttular gecelerimi 
Peşimden geldi gölgeler 
Aynalara bakamaz oldum 
Hiçbir oyun avutmadı beni 
Yaşamıma sığmayan bir şey kaldı 
Içimde. 
Kaldı 
Yeni bir kent işkenceye hazır 
Ödeşemedim gittiğin mevsimlerle 
Belleğimi silkeleyip anılardan 
Tik tak çaldın uzun zaman 
Alışamadım yarımlığa 
Düşlerimde intihar tutkuları 
Sırtımda hançerinin oyduğu boşluk 
Kaldı. 
Ayrılık 
Çoğalarak giriyor günlerime 
Senden başka kim bilebilir 
Geçmişin dökümünü yaptığımı 
Ağır ağır pulsara dönüşürken güneşler 
Sonbahar hüznüne benziyor pencerede 
Artik konuk beklemeyen gözlerim 
Sayfalar da bitti ışık da her yanı kapladı 
Ayrılık. 


A.Kadir Bilgin

27 Ocak 2016 Çarşamba

ÖZLEDİM SENİ

ÖZLEDİM SENİ


Özledim seni... 
Ayrılık yüreğimi uyuşturuyor karıncalandırıyor nicedir. 
Beynimi uyuşturuyor özlemin... 
Çok sık birlikte olmasak bile 
Benimle olduğunu bilmenin 
Bunca zamandır içimi ısıttığını 
Yeni yeni anlıyorum 
Yokluğun, 
Hatırladıkça yüreğime saplanan bir sızı olmaktan çıkıp 
Mütemediyen bir boşluğa 
Sabahları seni okşayarak başlamaları 
Akşamları her işi bir kenara koyup 
Seninle başbaşa konuşmaları özlüyorum; 
Oynaşmalarımızı, 
Yürüyüşlerimizi, 
Sevimli haşarılığını, 
Çocuksu küskünlüğünü... 
Nasıl da serttin başkalarına karşı 
Beni savunurken; 
Ve ne kadar yumuşak 
Bir çift kısık gözle kendini 
Ellerimin okşayışına bırakırken 
Gitmeni asla istemediğim halde 
Buna mecbur olduğunu görmek 
Ve sana bunları söylemeden 
''Git artık'' demek 
''Beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk kavuşacaksın mutluluğa'' 
Demek sana ne de zor 
Seni görmemek ve belki yıllar sonra 
Karşılaştığımızda 
Bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden... 
Yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek.... 


Can Yücel

26 Ocak 2016 Salı

HASRETİNDEN PRANGALAR ESKİTTİM

Hasretinden Prangalar Eskittim

Seni, anlatabilmek seni. İyi çocuklara, kahramanlara. Seni anlatabilmek seni, Namussuza, halden bilmeze, Kahpe yalana. Ard- arda kaç zemheri, Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu. Dışarda gürül- gürül akan bir dünya... Bir ben uyumadım, Kaç leylim bahar, Hasretinden prangalar eskittim. Saçlarına kan gülleri takayım, Bir o yana Bir bu yana... Seni bağırabilsem seni, Dipsiz kuyulara, Akan yıldıza, Bir kibrit çöpüne varana, Okyanusun en ıssız dalgasına Düşmüş bir kibrit çöpüne. Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin, Yitirmiş öpücükleri, Payı yok, apansız inen akşamlardan, Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene, Seni anlatabilsem seni... Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır Üşüyorum, kapama gözlerini...

Ahmed ARİF

ÇİÇEKLİ ŞİİRLER YAZMAK İSTİYORUM BAYIM!

Çiçekli Şiirler Yazmak İstiyorum Bayım!

'Zenciler prensesi olacağım. Hayat işte asıl o zaman başlayacak.' Pippi Uzunçorap
Çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım Bilmiyorsunuz. Darmadağın gövdemi Çiçekli perdelerin arkasında saklıyorum. Karanlıkta oturuyorum. Işıkları yakmıyorum. Çalar saat zembereği boşalana kadar çalıyor Acı veren bir sevişmeyi hatırlıyorum. Bir bıçağın gereksiz yere parlaması bu. Yıllardır kendini bulutlarda saklayan illegal bir yağmurum. Bir yağsam pahalıya malolacağım. Ben bir bodrum kat kızıyım bayım Yalnızlıktan başka imparator tanımaz bodrumum Bir süredir plastik vazolar gibi hiç kırılmıyorum Fakat korkuyorum. Birazdan da Kırküç numara ayakkabılarınızla Bahçede oynayan çocukların üstüne basacaksınız Bu iyi olmaz bayım!
'Gün akşam oldu' diyorum Ekmek kırıntıları atıyorum kuşlara Cam kırıkları yiyorlar Rüyamda; bir kase dolusu suyun içinde Rengarenk yap-boz parçacıkları Anlatmak istiyorum, dinlemiyorsunuz. Hayır,sanırım sabahı bekleyemem Bilmiyorum. İnsanlar rüyalarım acilen anlatmalı.
Ondört yaşındaydı ruhum bayım Bir mermer masanın soğukluğunda yaşlandı. Protez bacaklar taktılar ruhuma ince ve beyaz Gıcırdaya gıcırdaya dolaştım şehri Protez bacaklarıma bile ıslık çaldılar O ara içimde çiçeklerden oluşmuş bir silahsız kuvvet ablukaya alındı Sinemalarda da 'organzm gıcırtıları' oynuyordu. Kaçmaya çalıştım. Olmadı. Bu nedenle, çiçekli şiiler yazmayı Ruhum açısından faydalı buluyorum bayım. Neyse işte Ben her filmi hatırlarım Sinemaların hiç bitmeyen gecesine sığındığım çok oldu. 'Sofı'nin tercihini' seyrederken çok ağlamıştım. Öpüşen Guramilerle ilgili bir film yapsalar Onu da mutlaka hatırlardım. İnsan içinde çevrilen bir çıkrığın sesini unutur mu? Hem sonra ben hatırlamaya alışkınım Bir 'eşya toplayıcısıyım' bayım.
Büyük gemiler de yok artık bayım Büyük yelkenler de Büyük kağıtlar yakmak istiyor şimdi canım. İşte az önce bir karabatak daldı suya Bir süredir de kayıp Dünyayı yutmuş olarak çıksa da ortaya Ölüm çok iri bir sözcük değil bayım. Kasımpatları kadar acı kokuyorum biliyorum. Ama siz sobada sucuklu yumurta pişirip yiyen Yoksul bir aşkın güzelliğini bilir misiniz? Bir gül, bir güle derdi ki görse Yalan söylüyorum Güller bu sıra hiç konuşmuyor bayım.
Didem MADAK

25 Ocak 2016 Pazartesi

SÖYLE SEVGİLİ


SÖYLE SEVGİLİ 

Mektubunda sıcaklık var 
Elinden mi geçti söyle? 
Ya bu sevgi, biricik yar 
Dilinden mi geçti söyle? 
Hayal kurmak oldu işim 
Saadettir suyum , aşım. 
Sana uçan gönül kuşum 
İlinden mi geçti söyle? 
Gül de gönül de senindir 
Gel de bu hasreti dindir. 
Sözlerin gönlünün bin bir 
Telinden mi geçti söyle? 
Sevginin rengi pembe mi? 
Senin de gönlün bende mi? 
Bende esen aşk meltemi 
Yolundan mı geçti söyle? 


Jale Sun

HER AŞK KATİLİDİR BİR ÖNCEKİNİN

HER AŞK KATİLİDİR BİR ÖNCEKİNİN

Rüzgarlı bir tepenin yamacındayım şimdi 
Kent suskun 
Ve istasyonlar ayrılık için var bu şehirde 
İmlası bozuk, üşümüş ve kirli bir çocuk olurum seni düşünürken 
Ömrüme iliştirdiğim martı leşleri yamalı bir geçmişi oynar 
İmtihanlar ve intiharlar üzerine kurulu hayatlardan 
Gecenin en serseri yanını alırım günceme 
Durup durup şiirler yazmak yoluna 
Yeni bir yaşam biçimim oldu son günlerde 
Kendimi sende kalabalık buluşum belki de bundan 
Her gece yorganımın altında sakladığım 
Kırlangıç sürüleriyle geliyorum sana 
Sen uykudayken 
Babam her gece ölüyor şimdilerde 
Annem nihavent bir çığlık oluyor 
Bana en çok sensizlik koyuyor 
Sonra babilin asma bahçelerine asıyorum kendimi 
Uyanmak için 
Eski bir aşkını anlatıyorken bana 
Konuştuklarından yapılma bir sessizlik oluyor ağzım 
Kaç kez kanıyorum bir bilsen 
(ya da hiç bilmesen) 
Sesinin ardında yüzün sessiz bir tabanca gibi duruyor 
Kendimi kötü kurulmuş bir cümle sanıyorum 
Gece yüklü bir kamyon uykularımı solluyor 
Yastığının altında yalnızlığın var biliyorum 
Oysa ben senden bir bardak su istedim 
Akdeniz değil 
Son yalnızı benimdir bu kentin 
İstanbul arkamdan gelir 
Ey hüznü yüzünde gülücük diye taşıyan kız 
Hep kendine mi saklarsın çocukluğunu 
Ağzıma bir bulut bulaşsa da yokluğundan yapılmış 
Kayadan seken kurşun 
En serseri yanımız olur kimi zaman 
Ve ben hep kendimi terk ederim senden 
Her katilin aşkı 
Her aşkın katili 
Bir öncekinin faili 
Hep ben olurum 
Hep ben ölürüm 
İçime uzanan koridorların ortasından 
Hep gülerdin beni görünce 
Bense sana hep geç kalırdım 
Sona kalırdım 
Sonra kanardım 
Yağmurlarla inseydin içime 
İçim senden yanaydı 
Yüzümdeki işgaller senden karaydı 
Seni sevmek en gizli ağlama biçimimdi 
Sana yazacaklarım sil sil bitmezdi 
Ve ben 
Sende hiçbir şeydim 
Sen bende herşeyken 
Canım 
Yastığının altında biriktirdiğin yalnızlıklarım 
Kendine varlaşıp bana yoklaşan biri yapar seni 
Ve ne kadar kaçsan o kadar yakınsındır aslında kendine 
Geciken sevdalar yıkık kentlere benzer bilirsin 
Ve sevgisizlik alır bir gün seni benden 
İşte bu yüzden 
Sen hep sevil 
Hep sevil 
Sevil 


Kahraman Tazeoğlu